Akılcı Duygusal Davranışçı Terapinin kurucusu Albert Ellis, başlangıçta psikanaliz üzerine çalışmalar yapmış biriydi. Ancak psikanalizin danışanı edilgen yapması ve sürecin yavaş ilerlemesi yüzünden psikanalizden ayrılarak kendi kuramı olan Akılcı Duygusal Davranışçı Terapiyi kurmuştur. ADDT kuramının temel ilkesi, insanların düşüncelerinin, davranışlarının ve duygularının kendisinin kontrolünde olması varsayımına dayanır. Felsefi kökeni, Stoacı Epiktetus’tan gelir. Epiktetus’un, “bizi sorunlu yapan şey yaşadığımız olaylar değildir, bizim o olaylar hakkındaki düşüncelerimizdir.” görüşüne dayanmaktadır.
Ellis, kuramını yapısalcı bir kuram olarak nitelendirmektedir, bununla da vurgulamaya çalıştığı şey şudur: “İnsanlar kendi gerçekliğini kendisi yaratır ve kişinin davranışının ne olacağını belirleyen kritik faktör de onun gerçeklik algısının ne olduğudur, dışarısı tarafından değerlendirilen gerçeklik değildir.”
ADDT danışmanları insanların yalnızken, diğer insanlarla ilişki içindeyken, bilgi toplarken ve eğitim alırken, üretken bir şekilde çalışırken, sanat, müzik, edebiyat, felsefe, eğlence ve spor alanlarıyla meşgulken makul olmayı hedeflediklerini varsaymaktadır. Ellis, insanların uzun dönemli olarak açıdan kaçınma ve zevki arama peşinde olduklarını söyler.
Ellis sıkça kullanılan serbest çağrışım, rüya analizi, geçmişe odaklanma, sürekli duygularını anlatmaya veya transferansa fazla önem vermemiştir. Çünkü bu tekniklerin danışanlarda o an için olumlu etki gösterebileceğini ancak iyileşmede yeterli olmadığını söyler.
Temel Kavramlar
ADDT’in insan doğası
Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi, insan doğasına nötr bakar ancak insanların özünde iyi ve kötü eğilimlerin doğuştan var olduğunu savunur. Yani bir yandan kendimizi sevme, insanlarla iyi ilişkiler kurma, kendimizi gerçekleştirme potansiyelimize karşın, intihar, sağlıklı olmayan düşünceler, mükemmeliyetçik, kendini suçlama gibi yıkıcı duyguların varlığını da bünyemizde bulundururuz.
A-B-C Kişilik Kuramı
A-B-C terimi, Antedecent, Belief ve Conclusion kelimelerin baş harflerinden gelir. Türkçeye çevrildiğinde Harekete geçiren, İnanç ve Sonuç olduğundan HİS olarak çevrilir. Ancak literatürde sürekli olarak A-B-C olarak yazıldığından Türkçede de böyle kalmıştır.
A-B-C kişilik kuramı, ADDT için kilit noktadır. Çünkü kuramın geneli bu ilke üzerinden anlaşılabilir.
A; bir olgu, olay veya bir kişinin davranışıdır. B; insanların bu durumlar karşısında tutunduğu düşünce, inanç ve algılarıdır. C; bireyin bu tutumları sonucunda oluşan duygu ve davranışlardır. A durumu direk C’yi ortaya çıkarmaz. C’nin oluşumu B’ye bağlıdır. ADDT, gelen danışanlarına B’lerini gösterip doğru olan inanç ve düşünceleri kazanmalarına yardımcı olmaya çalışır. Örneğin bir markette sıra beklediğinizi düşünün. Sıraya başka birisinin gelip kaynak yaptığına şahit oldunuz. Bu durum A’dır. Sizin bu adamın yaptığı davranışa karşı düşünceleriniz B’dir. Bu adamın yaptığının çok yanlış olduğunu düşünebilir ya da kendinizin de geçmişte böyle şeyler yaptığınızı hatırlayıp normal karşılayabilirsiniz. Bu düşünceleriniz sonucu C’yi oluşturur. Yani ya tepki verirsiniz ya da normal bir şeymiş gibi düşünüp beklemeye devam edebilirsiniz.
A-B-C’den sonra gelen D bölümü, tartışarak müdahale bölümüdür. Bu bölümde danışanın mantık dışı inançları üzerine konuşulur ve mantık dışı inançların yanlışlığını gösteren müdahale yöntemlerine başvurulur. D bölümünde ilk olarak danışana kendisini tahrip eden inanç ve düşüncelerini tespit etme öğretilir. Ardından bu mantık dışı inançlarının nasıl sorgulanacağı, bu durumdan nasıl kurtulacağı gösterilir. En son olarak da işlevsel olmayan mantık dışı düşünceler yerine işlevsel olan mantıklı düşünceleri nasıl kullanacağı öğretilir. Bu sayede danışan işlevsel olmayan düşünceler ile işlevsel düşünceleri birbirinden ayırt edebilir. Örneğin bir öğrenci sınavdan kötü not aldığında bu durumun bir felaket olmadığını, daha iyi çalışarak bu durumu düzelteceğini bilir. Sonraki adım olan E bölümüne gelen danışan artık mantıksız düşünceler yerine mantıklı düşünceler geliştirir ve bunu yaşam felsefesi haline getirir. Bunu başardığında F bölümüne geçer. F bölümü mantıklı düşüncelerin getirdiği olumlu duygu durumunu ifade eder.
İnançlar
İnançlar, Bizim kendimize söylediğimiz şeylerdir veya bizim için özel bir anlamı olan İmge ne sembollerdir. Bu inançlarımız bizim yaşam felsefemizi belirler. Akılcı Duygusal Davranışçı Terapiye göre iki tür inanç vardır. Bunlar; akılcı olan inançlar ve akılcı olmayan inançlardır.
1. Akılcı inançlar
Akılcı inançlar bizim tercihlerimiz ve isteklerimizdir. Bu inançlar kişinin kendi kendisine etkili şekilde yardım etmesini sağlar. Hedeflerimize ulaşmadı bize yardımcı olur. Genellikle duyguları ayarlayarak onları daha yumuşak bir hale getirir.
2. Akılcı olmayan inançlar
Akılcı olmayan inançlar katıdır, kesinlikle olması gerekenler ve talepleri içerir. Bu inançlar bireyin temel önemli amaçlarına ulaşmasını sabote eden ve engelleyen bir bilişler, düşünceler ve algılardır. Ellis üç temel akılcı olmayan inançtan bahseder.
A. Kişinin kendisine dayatmaları
Kişinin her durumda ve her zaman en iyisini yapması gerektiğine dair düşüncesidir. Eğer her hangi bir başarısızlık durumu olursa, birey kendini yetersiz, değersiz ve çok kötü bir konumda görür.
B. Başkalarına karşı dayatmaları
Kişinin diğer insanlara karşı mükemmeliyetçi düşünceleridir. Diğer insanların her zaman dürüst, kibar ve düşünceli olması gerektiğini, aksi taktirde onların her zaman kötü insanlar olarak algılanmasına yol açan düşünceleridir.
C. Yaşama ilişkin dayatmaları
Kişinin hayat koşulları, çevresi ve diğer ekonomik ve politik şartların iyi olması gerektiğine dair düşüncesidir. Bu iyi oluş hali sağlanmazsa hayatın çekilecek bir durum olmayacağını düşünür.
İşlevsel olmayan bu düşüncelerin sıklığı zamanla bireyi olumsuz düşünceler döngüsüne sokar. Bu düşüncelerin sıklığı da kişinin kendisini ve çevresinin olumsuz duyguların içine çeker ve kişi artık başka durumlarda da bu felaketleştirici duyguları bilinçli ve bilinçsiz bir şekilde yaşamaya devam eder. ADDT, insanların bu felaketleştirici, işlevsel olmayan inançlarını onlara gösterir, yüzleştirir. Bundaki amaç danışanın işlevsel olmayan düşüncelerinin zamanla nasıl katı bir inanca dönüştüğünü göstermek ve bununla nasıl baş edeceğini öğretmektir.
ADDT’de Terapötik Süreç
Akılcı Duygusal Davranışçı Derapi kuramının iki temel hedefi vardır. Bunlardan ilki danışanların işlevsel olmayan duygu ve düşünceleri, işlevsel olan duygu ve düşüncelere nasıl değişeceğini göstermek; ikincisi ise Akılcı Duygusal Davranışçı Terapinin temel felsefesi konusunda danışanlara eğitmektir.
Ellis, işlevsel olmayan davranışları değiştirmek için önce bu davranıştan önce meydana gelen olaylar üzerinde pek fazla kontrolümüzün olmadığını ancak bu olaya ilişkin inançlarımızı değiştirebileceğimizi savunmuştur. ADDT’nin felsefi temeli olan Stoacı Epiktetus’un görüşüne baktığımızda da buna paralel bir düşünce yer almaktadır. Epiktetus, “kontrol edebilme gücüne ve yeterliliğine sahip olduğumuz şeyleri kontrol etmek, kontrolünün dışındaki şeylerin de kontrolümüz dışında olduğunu kabul etmek” sözüyle yaşanan olayları değiştirmeyeceğimizi ancak düşüncelerimiz üzerinde kontrol sahibi olduğumuzu anlayabiliriz. Bundan dolayı ADDT, terapi sürecinde danışanların işlevsel olmayan düşüncelerini değiştirmeyi amaçlar.
ADDT, terapistlerin ne psikanalizdeki gibi aşırı kontrol sahibi ve tek aktif role bürünmelerini ne de insancıl kuramdaki gibi danışanın aşırı aktifliğini savunur. Bu iki kuram arasında bir noktada bulunmasını söyler. Terapistlerin süreçte aktif biri olması gerektiğini ve bir öğretmen gibi akılcı olmayan düşüncelerini nasıl değiştireceğini öğreten kişiler olmasını söyler. Bunun için terapi sürecinde danışan ile dürüst, sıcak ve samimi bir ilişki kurulmasına önem verilir. Danışanlarının da terapi sürecine katılan ve değişim için istekli insanlar olması gerekir. Ellis, işlevsel olmayan düşüncelerimizi çok çalışarak ve pratik yaparak düzeltebileceğimizi söyler.
ADDT’de Terapötik Teknik ve Yöntemler
Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi çok yönlü ve bütünleştirici bir kuramdır. Adından da anlaşılacağı üzere kuram kendi içinde bilişsel, duygusal ve davranışçı teknikler barındırmaktadır. Teknikler kullanımı gelen danışana göre farklılık göstermekte. Terapist hangi danışan için hangi tekniklerin kullanılacağını bilir ve uygun bir ortam oluşturarak bu teknikleri kullanır.
Bilişsel Yöntemler
Mantık dışı inançlarla tartışma
En çok kullanılan bilişsel yöntemdir. Bu yöntemde terapist danışanın mantık dışı inançlarıyla aktif olarak tartışmasını ve danışana bu mücadeleyi tek başına nasıl yapacağını öğretir
Bilişsel ev ödevleri
Bu teknikte terapist, danışanlarından sorunların bir listesini yapmalarını, mutlakçı inançlarını belirlemelerini ve bu inançlarını özellikle ev ödevleri yoluyla tartışmalarını ister. Danışanlar seansları sırasında ve özellikle iki seans arasındaki günlük yaşam durumlarında belirli ödevleri yapmaya teşvik edilir.
Bibliyoterapi
Terapistlerin, danışanların kültür düzeyine ve akılcı olmayan düşüncelerini farkedecek kitapları, makaleleri okuma ödevi olarak vermesidir. Bibliyoterapi sürecinde özellikle edebi eserlerin okunması danışan için daha olumlu sonuçlar verebilmektedir.
Bireyin kullandığı dili değiştirme
Bireylerin kullandığı dil onların düşüncelerine yansımakta ve bunun sonucunda da akılcı olmayan düşüncelerin yerleşmesine sebebiyet verebilmektedir. “Ben bunu başaramam, bu durum benim için kaçınılmaz, herkes beni sevmeli” gibi sözlerin tekrarı zamanla kişide kalıplaşmış bir yargıya dönüşebilmekte. Bunların yerine “başarabileceğim başka şeyler de var, bu durumu da atlatabilirim, herkes beni sevmeyebilir çünkü ben de herkesi sevmiyorum” gibi söylemler, bireyin daha iyi olmasını sağlayabilir.
Mizah kullanımı
ADDT, duygusal rahatsızlıkların kişinin kendisini fazla ciddiye almasından ve yaşamda karşılaştığı olaylar hakkında bakış açısı ve mizah duygularını kaybetmesinden kaynaklandığını ileri sürer. Mizah, danışanların hiç taviz vermeden korudukları belli düşüncelerin anlamsızlığını ortaya koyar ve danışanların kendilerini daha az ciddiye almasını sağlanmasına yardımcı olur. Ellis, çalışma gruplarında ve seanslarında mizahi şarkılar söyler ve insanları depresyonda hissettiklerinde ve kaygılı olduklarında tek başlarına veya grup içinde şarkı söylemeye teşvik eder.
Luigi denza – funiculi funicula
Duygusal Teknikler
ADDT terapistleri akılcı duygusal hayal kurma, rol oynama, güç ve çaba kullanımı, utanca müdahale alıştırmaları, koşulsuz kabul, model alma gibi bir takım duygusal teknikler kullanır.
Akılcı duygusal hayal kurma
Akılcı duygusal hayal etme, önemli bir duygusal tartışma tekniğidir. ADHE’de, danışandan gözlerini kapatması ve bu sırada danışman ile birlikte çalışarak felaket, kötü, işlevsel olmayan bir duygusunu oluşturması istenmektedir. Danışman bu duyguya yeterince ulaştığında bunu danışmana bir işaretle gösterir, danışman da danışana bu duyguyu sağlıklı bir negatif duyguya çevirmesi için ona yönerge verir. Danışan bu değişimi yaşadıktan sonra terapi durumuna yavaş yavaş geri dönmesi istenir. Sonra da, şimdi ne hissettiği, sağlıklı olmayandan sağlıklıya nasıl dönüştürdüğü sorulur. Bu tekniğin yararlı bir yönü; eğer terapist danışana ikinci bir duyguyu seçme şansı verirse, danışanın sağlıklı ve sağlıksız duygularını ayırt etmeyi öğrenebilmesidir.
Rol oynama
Hem duygusal hem de davranışçı bileşenleri içeren tekniktir. Terapist, danışanın herhangi bir duruma ilişkin mantık dışı inancını fark etmesi ve bunu değiştirmesi için danışandan rol oynamasını ister. Örneğin; bir kişinin hoşlandığı kıza açılma cesareti gösteremediğini ve reddedilme korkusunu yaşadığını söylediğinde, bu kişiye kızla konuşma anını hayal etmesini ve nasıl bir konuşmanın geçeceğini göstermesi istenir.
Utanca müdahale alıştırmaları
Bu alıştırmalarda danışanın, diğer insanlar tarafından onaylanmayan davranışlarından utanç duymaması öğretilir. Ellis, asansörde herkese ters durmanın veya yemek sırasındayken şarkı söylemenin verdiği utanç ölüme sebep olmaz, sadece kötü bir durum olabilir der. Yani utancın üzerine gitmek, utanılacak davranışlar yapmak bizim zihnimizde düşündüğümüz kadar olumsuz sonuçlar doğurmaz.
Davranışsal Teknikler
ADDT terapistleri, danışma sürecinde edimsel koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, model alma, gevşeme teknikleri gibi davranışçı terapide bulunan teknikleri kullanabilmektedir. Terapistler aynı zamanda danışanlarını eğiterek istenilen hedef davranışı yaptıklarında kendilerini ödüllendirmelerini, yapmadıklarında da cezalandırmalarını ister. Örneğin insanlara karşı hayır diyemeyen bir kişinin bir gün içinde en az beş farklı insana hayır demesi istenir. Danışan bunu başarırsa kendisini sinemayla ödüllendirir, başaramazsa kaldığı evi baştan aşağı temizlemekle cezalandırır.
ADDT’de Değerlendirme
ADDT, danışanların terapiden önce uzun ve kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesine karşıdır. ADDT terapistleri, değerlendirmeyi terapi yaşantıları sırasında sürekli olarak gerçekleşen bir süreç olarak ele almaktadırlar. Terapistin ilk işi tanı koymak değil, danışanla ilişki kurmak olduğu savunulur. ADDT’de değerlendirmede amaç, danışanın akılcı olmayan inançlarına ulaşmaktır. Buna ulaşmak için soru sorma ve tartışma gibi tekniklerle danışanın inançlarının gerçekliği, akılcılığı değerlendirilmeye çalışılır. Formel olmayan değerlendirme, en basit şekliyle danışana neden terapiye geldiğinin sorulması ile gerçekleştirilir.
Eleştiriler
Albert Ellis’in Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi kuramı zekâ düzeyi yüksek olanlara hitap ettiği, belli bir eğitim düzeyi ve zekanın altında olan danışmanlar için yeterli faydayı sağlamadığı yönünde eleştirilmiştir. ADDT’nin bilişe odaklanmış olması, bazılarının görüşüne göre, danışanın geçmişine, duygularına ve danışan-danışman ilişkisine daha az önem verilmesine yol açmıştır.
Bir yanıt yazın