Adlerian Terapi (Adler Terapisi) ve Bireysel Psikoloji

adlerian-terapi

Adlerian Terapi‘nin kurucusu Alfred Adler (1870-1937), psikoloji alanındaki çalışmalarına ilk olarak Freud ile beraber başlamıştır. Freud, Adler ve Jung psikodinamik yaklaşımdaki öncü isimlerdendir. Ancak Adler zamanla Freud’un psikanalitik kuramı oluştururken, davranışların cinsellik ve saldırganlık temelli olduğu tezini doğru bulmayıp Freud’la fikir ayrılığı yaşamıştır. Bu yüzden psikanalitik kuramdan ayrılarak kendi kuramı olan “Bireysel Psikoloji” yaklaşımını geliştirmiştir.

Bu yazıda ilk önce Bireysel Psikoloji’nin genel hatlarıyla birlikte, temel kavramlarına değinilecek daha sonra adlerian terapi, adlerian terapistin görevleri ve adlerian terapi süreciyle beraber adlerian terapide kullanılan tekniklerden bahsedilecektir.

Bireysel Psikoloji

Alfred Adler
Alfred Adler

Adler, insan hayatını şekillendiren olguların çocukluk çağı deneyimleri ve içindeki yıkıcı durumların değil, sosyo-kültürel etkiler olduğunu söylemiştir. Ayrıca insan davranışlarını kontrol eden durumun bilinçaltından ziyade amaçlı davranışlar (geçmişten çok şu andaki istek ve beklentilerimiz) olduğuna inanır. Adler, insanları hem yaratıcı hem de kendi yaşamları tarafından yaratılan olarak görmektedir. Sadece geçmiş ve çocukluk yaşantılarımız bizi şekillendirmemek de aynı zamanda birey olarak kendi kendimizi de sürekli yeniden yaratmaktayız. İnsan bunu yaratıcı benliği sayesinde yapabilmektedir. Yaratıcı benlik görüşü her insanın kendi kişiliğini yine kendisinin yarattığı anlayışına dayanır.

Adlerian Kuramda Temel Kavramlar

İnsan Doğasına Bakış

Adler, insan doğasını iyimser bir bakış açısıyla ele alan bir gelişim kuramcısıdır.  İnsanların doğuştan mükemmellik için çabalama eğilimlerinin olduğuna ve insanın bu çabasının da davranışlarının en önemli yönlendiricisi olduğuna inanmıştır.

Adler de Freud gibi, eşimin özellikle ilk 6 yılının kişilik gelişiminde etkili olduğuna inanmıştır ancak Freud’dan farklı olarak  insanı yönlendiren durumların geçmiş yaşantılardan ziyade, bu yaşantıları nasıl algıladığı, yorumladığı ve geçmişe dair yapılan bu yorumların şimdiki zamanı nasıl etkilediği ile ilgilenmiştir. Yani kişinin fenomenolojik bakış açısına önem vermiştir.

Aşağılık Duygusu ve Üstünlük Çabası

Aşağılık duyguları, çocuğun kendini etrafındaki insanlardan daha güçsüz ve daha küçük olduğunu fark ettiği çok küçük yaşlarda başlar. Burada çocuğa başkalarının ona nasıl davrandığı, çocuğun bunları nasıl yorumladığı ve bu duruma nasıl tepki verdiği kritik bir öneme sahiptir. Eğer insanlar çocuktan çok şey beklerse, çocuğun aşağılık duygusu tekrar tekrar onun yüzüne vurmuş olacaktır. Çocuk bu aşağılık duygusundan kurtulmak için de eylemlerde bulunur. Buna üstünlük kurma çabası denir. Üstünlük kurma çabası Adler’e göre doğuştan gelen bir güdüdür. Hepimiz aşağılık duygusundan kurtularak kendimizi güçlü, üstün ve tam hissetme amacına ulaşmaya çalışırız. Adler, mükemmel olmak ve aşağılık duygusuyla üstünlük sağlayarak başa çıkmak için gösterilen çabanın doğuştan geldiğini savunur.

Adler aşağılık duygusuyla beraber erkeksi protesto kavramını da oluşturmuştur. Erkeksi protesto, kadında doğuştan gelen eksiklik duyguları yönünden (yani toplumun erkeksi değerlerin öncelik ve önem vermesi yüzünden) erkeksi sayılan değerleri (evlenmek, ev işleri yapmak, erkeğin hükmetmeyi isteği vb.) reddetmesi kendine güvenmemesi ve aşarı durumlarda kendi cinsiyetini reddederek erkeksi tavırlar göstermesi eğilimidir. Erkeksi protesto, güç ve egemenlik isteğini ifade ederken, aşağılık duygusu, insandaki kadınsı yani temsil etmektedir.

Yaşam Stili

Yaşam stili, çocuğun etrafındaki koşullara kendince bir uyum sağlama yoludur. Yaşam stilini özellikle hayatın ilk 5-6 yılında yaşananlar belirler. Yaşanan olaylar bizim kişiliğimiz üzerinde bir etkisi yoktur ancak bu olayları yorumlama biçimimiz bizim kişiliğimizi etkiler. Özellikle hatalı yorumlar (ben en iyisiyim ve asla hata yapmam, herkes beni kabul etmeli, ben hiç bir işi beceremem, herkes beni kullanmak için arkadaşlık kuruyor vb.) yaşantımızın olumsuz bir gidişata sokabilir. Bu yaşam stilleri her insanda farklılık göstermektedir. Tek yumurta ikizlerine bile baktığımızda, bunların yetiştirilme koşulları, algıları, yaşantıları farklı olacağından yaşam stilleri de farklı olacaktır. Eğer bizler hatalı yorumlamalarımızı fark edersek, bunları değiştirebiliriz de.

Amaçlı ve Hedefe Yönelik Davranış

Psikanaliz insan davranışlarının kontrolünün bilinçaltında olduğunu ve kişinin de bunun farkında olmadığını söylerdi. Bireysel psikoloji ise bu açıklamadan farklı olarak, tüm insan davranışlarının bir amacı olduğuna inanmaktadır. İnsanlar kendileri için hedefler belirler ve bu hedefler doğrultusunda davranış gösteriler. Tüm davranışlar, yaşam tarzı hedefine ulaşmayı yönelik ve amaçlı olarak ortaya çıkar. Davranış, çocukluk yaşantılarından çok bireyim bu yaşantılara bakış açısı ile oluşur. Amaçlı davranış denmesinin sebebi, bireylerin davranışlarda bulunurken bunu neden yaptıklarını bilirler ve bu davranışları hedefe yöneliktir.

Kişilik Bütünlüğü ve Yapısı

Bireysel Psikolojinin dayanak noktası, kişiliğin yalnızca bütünsel ve sistematik olarak ele alındığında tam olarak anlaşılabileceğidir. Yani bireyi doğan, büyüyen, belirli bir ailede yaşayan bir birey olarak, sosyal ve kültürel alanı içinde bölünmez bir bütün olarak görmek gerekir.

Bireyler, bir amaç için hareket eden sosyal yaratıcı ve karar verme yeteneğine sahip varlıklardır. Kişilik bir yaşam hedefi geliştirmesiyle oluşur. Bir bireyin düşünceleri, duyguları, inançları, tavırları, karakteri, eylemleri onun bütünlüğünü ifade eder. Kişilik bütünlüğünün bir farklı açıklaması da danışanın sosyal sisteminin bütünleşmiş bir parçası olmasıdır.

Sosyal ilgi

Bireysel psikolojinin en önemli katkısı, insan yaşamında sosyalliğin olduğunu vurgulamasıdır. Adler için, insan olmanın ölçüsü o kişinin toplumu ne derece umursadığır. Sosyal ilgi, bireylerin bir insan topluluğunun bir parçası olduklarının farkına varmalarını ve sosyal dünya ile mücadele ederken sergiledikleri davranışları ifade eder. Adler sosyal ilgiliyi daha geniş anlamda aileye, topluma, çevreye, insanlığa ve yaşama karşı gösterilen ilgi olarak değerlendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında sosyal ilginin eksikliği, sorunlara yol açmakta ve bireyin kendini kabul etmesi, değerli olduğunu hissetmesi, aile ve toplum içinde bir yer edinmesi gibi durumların oluşmasına engel teşkil ettiğine işaret eder. Bundan dolayı nevrotikler, suçlular, madde bağımlıları, intihar edenler sosyal ilgi eksikliği yaşayan kişilerdir.

Doğum Sırası ve Kardeş ilişkileri

Adler’in kuramı, diğer tüm kuramlardan farklı olarak kardeş ilişkilerine ve ailedeki doğum sırasına önem veren tek kuramdır. Aynı aileden olsalar bile her kardeşin farklı bir yetiştirilme ortamının olacağını söyleyen Adler, her kardeş için farklı bir çevrenin oluştuğunu söyler.

Adler kardeşlerin doğum sırasına ve sayısına göre beş kriter belirlemiştir.

  • İlki en büyük çocuktur ve ilgiden en yüksek payı alır.
  • İkinci çocuk, abisinin sahip olduğu ilgiyi almak ve baskın olmak için sürekli tetikte olan kişidir. Ve her zaman rekabet içindedir.
  • Üçüncü konumda ortanca kardeş vardır. Genellikle arada kalmış ve ezilmiş hissini yaşar. Bazen de bu çocuklar aileyi bir arada tutan arabulucu kişiler de olabilmektedir.
  • Dördüncü konumda en küçük kardeş vardır. Her zaman ailenin bebeğidir ve en çok şımartılan çocuktur.
  • Beşinci konumda ise tek çocuk olan kardeşleri olmayan kişidir. Bunlar genellikle dünyanın kendi etrafında dönmesini isterler. Kardeşleri olmadığı için paylaşım gibi durumları da olmaz, bunun sonucunda bencil bir kişilik yapısına sahip olurlar genellikle. Aşırı şımartılmış ve her isteği yerine getirildiği için bu çocukların ileriki yaşlarda bağımsızlığını kazanmaları zor olabilir.

Karakter Tipolojisi

Adler karakter tipolojisini oluştururken dört farklı insan tipini tanımlamıştır. Bu tiplerden üçü (baskın, alıcı ve kaçınan) tam olarak işlevsel olmayan tiplerdendir.

Baskın tip

Baskın tipler atılgan, saldırgan ve aktif kişilerdir. Genellikle diğer insanların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan hareket ederler. Diğer insanları ikna etmede ve sosyal olma konularında öne çıkarlar. Bu tiplerin ileri düzeyleri serseri, zorba ve sadist olurlar.

Alıcı tip

Toplumda en sık karşılaşılan tiptir. Geçimlerini sürekli başkaları üzerinden yaparlar. Asalak şekilde yaşayan bu insanlar sürekli birilerine bağımlıdır. Ellerinden geldiğince başkalarından bir şeyler alma peşindedir. Diğer insanlara pek zarar vermezler ancak kendi problemlerini çözmede yetersizdirler.

Kaçınan tip

Başarıyı istemekten çok başarısızlıktan korkan tiplerdir. Bundan dolayı sorumluluk almak yerine çözümü kaçmakta bulur. Herhangi bir başarısızlık yaşamamak için sorumluluktan kaçmak temel felsefeleridir. Bu yüzden kendi sorunları karşısında pek bir çözüm yolu bulamazlar.

Sosyal yetkin tip

Kendini gerçekleştirmiş birey olarak da anılabilir. Gelişmiş ve olgunlaşmış kişilerdir. Diğer insanlara içten bir yakınlık duyarlar ve onlarla bir bütünlük duygusu içindedirler. Yaşam ödevlerini sosyal sorunlar olarak değerlendirirler. Bu sorunları çözmenin işbirliği, kişisel cesaret ve başkalarının iyiliği için istekli olmayı gerektiğini bilirler.

Adlerian Terapi

Adlerian Terapide bilinçdışından çok, bilince odaklanırlar. Bundan dolayı terapötik süreç, karşılıklı anlaşmaya ve işbirliğine dayalıdır. Adler psikolojisinde üç önemli faktör vardır. Bunlar; güven, umut ve sevgidir. Danışan, danışmana güven geliştirmelidir. Terapistin kendine güveni ve danışanı yargılamadan dinlemeye istekli oluşu bu tutumun gelişmesini sağlar. Cesaretin yitirmiş danışanlar için umut gereklidir. Umut danışman tarafından anlaşıldığını hissetmenin sonucunda da oluşabilir. Ayrıca, danışan için en genel anlamda sevgi de gerekli bir duygudur. Bu faktörlerin oluşabilmesi için danışmanın danışanı empatik olarak dinlenmesi önemlidir.

Adlerian Terapide Terapötik Amaçlar

Terapinin temel amacı, danışanın ait olma duygusunu ve sosyal ilgisini geliştirmek, bu sayede farkındalığı arttırmak, yaşam amaçlarını değiştirmek ve yeni amaçlar oluşturmasına yardımcı olmaktır. Adlerian yaklaşımı benimseyenler danışanları hasta veya tedavi ihtiyacı içinde olan bireyler olarak görmezler. Bunun yerine amaç, danışanların toplumda eşit yaşayabilmeleri için onların eğitilmeleridir. Bundan dolayı Adlerian Terapi, bilgilendirmeye, öğretmeye, yol göstermeye ve cesaretlendirmeye odaklanır. Genel anlamda Adler terapisinde aşağıdaki amaçları gerçekleştirmek için terapi süreci oluşur.

  • Aşağılık ya da eksiklik duygusu ile başa çıkabilmeleri için danışanlara yardımcı olmak
  • Danışanlara yanlış algı ve hedeflerini, yaşam tarzlarını değiştirmede yardımcı olmak
  • Danışanlara, başka insanlarla eşit ve toplumun bir parçası olduğuna inanmasına yardımcı olmak
  • Danışanın sosyal ilgisini geliştirmesine yardımcı olarak sosyalleşmesini sağlamak ve bu sayede topluma katkı sağlayan bireyler haline getirmek

Adlerian Terapide Terapistin Görevleri

Adlerian yaklaşımı benimseyen terapistler, terapi sürecinin daha çok bilişsel yönü üzerinde dururlar. Terapistler, yanlış inançlar, hatalı değerler ve yanlış hedeflere odaklanarak danışanlardaki temel hatalara odaklanırlar.

Terapist ayrıca çocukluk dönemine ait ilk anıları bir tanı aracı olarak kullanır. Bunlar şu andaki inançlarımızı, değerlendirmelerimizi tavırlarımızı ve ikilemlerimizi yansıtır. Bu anılar kendimizi ve diğer bireyleri nasıl algıladığımız ve gelecekten ne beklediğimiz konusunda özet bir bilgi sağlar. Terapist bu bilgileri kullanarak danışana yol gösterici ve cesaretlendirici işlevlerde bulunur.

Terapist Ve Danışan Arasındaki İlişki

Adlerian terapide danışma ilişkisi eşitlikçidir. Terapist herhangi bir şekilde üstün olmaktan uzak durur. Adler terapisindeki danışman bir eğitimci rolü üstlenir ve teşvik edicidir. Bu terapide rollerin eşit olmasına karşın, danışan yine de danışma sürecinde öğrenen kişi konumundadır. Danışanın yaşam içinde seçenekleri vardır fakat bunun için ilk önce yaşam stilinin hatalı olduğunun farkına varmalıdır. Terapistin işi, danışanın yaptığı temel hatalarına onun dikkatini çekmektir.

Adlerian Terapi Süreci

Adlerian terapide dört aşama bulunmaktadır. Bunlar:

  1. Danışan ve danışman arasında uygun bir terapötik ilişkinin kurulması
  2. Danışanın yaşam stilinin araştırılması
  3. Danışanın amaç konusunda içgörü kazanması
  4. Danışanın yeniden eğitilmesi ve oryantasyonu

1. Aşama: Danışan ve danışman arasında uygun bir terapötik ilişkinin kurulması

İlişkinin kurulması aşamasında empati önemlidir. Adler, danışmanın belli bir şekilde kendini başkasının yerine koyma becerisine sahip olmasının gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Terapist, danışanın kendini anlaşılmış hissetmesini sağlamak üzere güvenli bir ilişki geliştirmek için etkin dinleme yapar ve onun davranışlarını dikkatle gözler. Değişme gücünün kesinlikle danışanda olduğunun danışanı iletilmesi oldukça kritik bir öneme sahiptir. Bundan dolayı danışanın cesaretlendirilmesi bu noktada devreye girer. Terapötik ilişkinin kurulmasıyla beraber, ulaşılacak hedeflerin net bir şekilde oluşturulması gerekir.

2. Aşama: Danışanın yaşam stilinin araştırılması

Adlerian terapide Terapist terapi aşamaları boyunca “yaşam tarzının bir araştırmacısı” olarak tanımlanmaktadır. Yaşam tarzı değerlendirmesi bireyin aile bütünlüğünün ve ilk çocukluk anılarının araştırılması ile başlar. Terapist, bireyin ilk anılarını da yorumlamakta ve bireyin sosyal çevrede büyümüş bir bütün olarak anlamaya çalışmaktadır.

Aile bütünlüğü: Adler yaklaşımına göre değerlendirme, birey daha küçük bir çocukken aile bireylerinin üstünlük durumunun, doğum sırasının, anne-baba ilişkilerinin, ailenin sahip olduğu değerlerin, geniş aile ve kültürünün değerlendirilmesi de dahil olmak üzere büyük ölçüde danışanın aile bütünlüğüne dayanmaktadır. Bundan dolayı danışana; “Anne ve babanızın çocuklara karşı tavırları nasıldı?”, “En sevilen çocuk kimdi ve neden?”, “Sizin ailedeki konumunuz nasıldı?” gibi sorular sorulur.

İlk anılar: Yaşam stili araştırmasında önemli olan bir diğer nokta da danışanın ilk anılarıdır. İlk anılar, danışan tarafından açık ayrıntılarıyla bir defada görüntülenebilecek olgulardır. Terapist anıların anlatılmasının sağlamak adına “Hatırladığınız ilk anılarınız nelerdir?” gibisinden sorular sorarak anıları öğrenmeye çalışır. Bireyin geçmiş yaşamındaki bir kalıbı değerlendirmek için en azından 3 anının bilinmesi gerektiği düşünülmektedir. Bazen de, danışan için en anlamlısı ya da danışan da en çok iz bırakan anı öğrenmeye çalışılır.

Kişilik öncelikleri: Adler kuramcıları, danışanın bir numaralı önceliğinin ne olduğunu keşfetmenin onun yaşam tarzını anlamaya yardımcı olacağını belirtmişlerdir. Adlerciler, temel olarak dört kişilik önceliği belirtmiştir. Bunlar; üstünlük çabası, kontrol, rahatlık ve hoşnutluk çabasıdır. Üstünlüğü kullanan kişiler başarılı olmak veya kendilerini üstün hissetmek için yollar arayan kişilerdir. Kontrollü kişiler, küçük düşmemek ve alay konusu olmamak için içinde bulundukları durumda hakimiyet kurma peşindedirler. Rahatlık arayan kişiler, bedeli ne olursa olsun stresi ve acıyı önlemek isteyen kişilerdir. Sorunlarla başa çıkmak yerine onları ertelemek peşindedirler. Hoşnut olmayı amaçlayan kişiler ise, sürekli onaylanma ve kabul görme yollarını araştırarak reddedilmeyi önlemek isterler.

3. Aşama: Danışanın amaç konusunda içgörü kazanması

Danışanın içgörü kazanması sürecinde, terapistin yapacağı yorumlar ve kendisini açması önemlidir. Yorum tekniği danışanın iç gözlem yapmasına fırsat yaratmakta ve danışan kendini anlama doğrultusunda değişmeye başlamaktadır. Yorumlar genellikle, danışanın yaşamdaki rolünü, yaşama dair amaçlarını, kişisel mantığını ve bunun nasıl çalıştığını ve şimdiki davranışlarını fark etmesine yöneliktir. Danışanlar, şu andaki sorunlarının sürmesine neden olan güdüleri ve bu durumu düzeltmek için ne yapabileceklerini anlayabilmektedirler.

4. Aşama: Danışanın yeniden eğitilmesi ve oryantasyonu

 İçgörü süreci başarılı olursa, danışman ve danışan yeniden oryantasyon aşamasına geçerler. Bu aşamada, danışmanın yorumlarını kabul eden, hatalarının ve yanlış hedeflerinin farkında olan danışan, daha farklı davranma yolları bulmak için danışmanla birlikte çalışır. Yeni, daha gerçekçi ve sosyal açıdan kabul edilebilir hedefler belirlenir.

Adlerian Terapide Kullanılan Terapötik Teknik Ve Yöntemler

Adlerian terapide kullanılan bir çok teknik ve yöntem bulunmaktadır. En çok kullanılanları ise aşağıda yazılmıştır.

Yorumlama

Yorumlama tekniği, Adler terapisinde önemli bir işleve sahiptir. Doğru kullanıldığı zaman danışanın içgörü kazanmasında etkilidir. Bunun için terapistin, danışanın davranışlarını iyi gözlemlemeli ve yerinde yorumlama yapmalıdır. Dinkmeyer ve Sperry’e göre yorumlama “yaşam stili, mevcut psikolojik davranış ve bunun yönü, hedefler, amaçlar ve niyetler, öznel mantık ve bunun nasıl çalıştığı” hakkında farkındalık yaratmayı amaçlar.

Cesaretlendirme

Cesaretlendirme de yorumlama kadar önemlidir çünkü danışanın kendi güçlü yönlerini bulmasına ve seçimleri doğrultusunda dünyayı etkileme gücünün farkına varmasına yardımcı olur. Cesaretlendirme övgü ile aynı değildir; ideal olarak, cesaretlendirme istenilen bir değişim ve davranışa teşebbüs etmeden önce gerçekleştirilir.

Cesaretlendirme, aynı zamanda bazı danışanların danışmaya getirdiği cesaretsizlik duygusuyla savaşmak için de kullanılabilir. Danışanlar cesaretsizlikleri ve kendilerine olan güvensizlikler nedeniyle yapabilecekleri davranışları yapamaz duruma gelmektedir. O halde yapılacak en iyi şey danışanları, bir şeyleri yapabilecekleri ve başarabilecekleri doğrultusunda cesaretlendirmekdir.

Paradoksal Niyet

Paradoksal niyet tekniği aslında Victor Frankl’inin geliştirdiği bir tekniktir. Bu teknikte temel amaç, semptomları belirlemek ve bunları söndürmek amacıyla tam tersi önerilerde bulunmaktır. Özellikle fobi ve obsesif-kompülsif belirtilerinde kullanılır. Örneğin sürekli elini yıkayan birisine daha fazla elini yıkaması gerektiğini söylemek. Paradoksun altındaki düşünce, danışanın böylece semptomlarının ve bunun sonuçlarının farkına varacağıdır. Danışanın yaşadığı paradoks, artık saçma gelmeye başlayacak ve danışan semptomlarından vazgeçecektir.

Düğmeye Basma

Mosak, duygularını kontrol edemediklerini düşünen çalışanlar için düğmeye basma tekniğini geliştirmiştir. Üç aşamadan oluşur. İlk aşamada danışandan, gözünün önüne hoş bir sahneyi veya olayı getirmesi ve o zaman ortaya çıkan duygusunun ne olduğunu bulması istenir. İkinci aşamada danışana, olumsuz duygular uyandıran (acı çekme, utanma, öfke gibi) bir sahneyi hayal etmesi ve bu duygunun ne olduğuna bakması istenir. Son aşamada ise, danışanın tekrar eski duygusunu düşünmesini ve değişen duygularına bakması istenir. Bu sayede danışan hangi duyguya odaklanırsa o duyguyu yaşadığı gösterilir.

Kendini Yakalamak

Bu teknik danışanın kendine zarar verici ve yararlı olmayan davranış örüntülerinden kurtulmaları ve irrasyonel düşüncelerinin farkına varması için kullanılmaktadır. Bunun için danışan ilk önce kendisine zarar verici davranışı sırasında kendini yakalar. Daha sonra ise bu davranışından hemen önce kendini yakalamaya başlar. Terapist danışanın bu kendini yakalama işlemi sırasında şakayı kullanılması ve kendine gülebilmesi için teşvik eder. Burada amaç, danışan davranışı sergileme davranışı yakalayarak etkili bir değişim sağlayabilmektir.

Çorbaya Tükürmek

Bu teknik terapistin danışanın kendine zarar verici davranışının altındaki nedenleri ortaya çıkartıp, hayal ettiği ödülü çekici olmaktan çıkararak danışanın oyununu bozmasın anlamına gelir. Örneğin, danışan terapiste kız arkadaşı tarafından terk edildiği için çok üzgün olduğunu ve kendini öldürmek istediğini söylediğinde terapist, bunu yapması durumunda kız arkadaşının suçlu hissetmesine yol açacağını ancak, ölürse bu durumun oluşup oluşmayacağını göremeyeceğini söylemelidir.

İmge Yaratma

İmaj yaratmada danışanın tehdit edici bir sosyal durumda gülünç bir durumu hayal etmesi söz konusudur. Danışana olası durumlarla ilgili saçma bir sahne hayal etmesi için sorular sorulur. İmge yaratma ile imgeler, danışanın kendine gülmesine olanak vererek esprili bir şekilde kullanılır. Örneğin, danışan takıldığı sosyal ortamlarda kendisini değersiz gibi algılıyorsa, aynı ortamlara geldiğinde kendisini Arnold Schwarzenegger olduğunu düşünülmesi istenir. Ve değersizlik durumu oluştuğunda ortamdan ayrılırken çevresindekilere “hasta la vista (görüşürüz)” der.

Birisini Hoşnut Etme

Adler, danışanın her gün birini nasıl memnun edeceğini düşünmesini tavsiye ederek onun böylece hatalı yaşam stili ile yüzleştirilmesini savunmuştur. Danışman bunu yaparak danışanın ilgisini başkalarına yönlendirmede, dolayısıyla da sosyal ilgisini artırmaktadır. Eğer danışan bunu redderse, semptomlarının ardındaki gerçek neden ortaya çıkar. Adler bir keresinde bir danışanına bu tekniği yaptırmak istediğinde, danışanı “kimse beni memnun etmiyor ki ben de bunu yapayım” demiştir. Danışanın bu sözü ondaki asıl sorunu ortaya koymuştur.

Rüyalar

Freud, rüyaların geçmişten gelen sorunların şekil değiştirerek gün yüzüne çıkmaya çalıştığını ifade ederken Adler, rüyaların geçmişten ziyade geleceğe dair bilgiler içerdiğini söylemiştir. Adler terapistleri rüyanın olası davranışların provası olarak nitelendirirler. Adler rüyaları duygu fabrikası olarak nitelendirirler. Kişi yapmayı düşündüğü bir davranışı ya da yapmaktan vazgeçeceği bir duruma ilişkin korkulu rüyalar görebilir. Bu korkular tasarlanan durumlar gerçekleştiğinde kişinin yaşayacağı gerilimi düşürür.

Adlerian Terapide Değerlendirme

Bireysel psikolojide formel ve formel olmayan şekilde iki tür değerlendirme vardır. Formel değerlendirme, aynı zamanda formel olmayan değerlendirmeyi de içerir.

Formel Değerlendirme

Danışanın yaşam stilini anlamaya yarayan kısmi olarak yapılandırılmış araçlar ile olur. Adler, yaşam tarzını değerlendirmek üzere çocuk ve yetişkinlerde farklı olacak şekilde yapılandırılmış görüşmeler geliştirmiştir.

Adler terapistleri, aile kurumu ile doğum sırası, ebeveynlerin etkinlikleri ve dinamikleri dahil olmak üzere danışanın ailesinin özellikleri ile çok ilgilenirler. Bu özellikler, gelişigüzel olarak veya yapılandırılmış görüşme yoluyla da değerlendirilebilir.

Formel değerlendirmede rüyalar ve ilk anılar da yer almaktadır. İlk anılar kişinin geçmişteki durumlardan, olaylardan yola çıkarak, şimdiki durumların nasıl oluştuğuna dair ipucu verir. Yani kişinin geçmişini yorumlama ve algılama şekli şimdiki yaşantısını şekillendirir. Ayrıca rüyalar da kişinin yaşanılan zamana bir ayna tuttuğu, kişinin son zamanlarda yüzleştiği bazı problemleri yansıttığı ve öznel mantık ile dolu olduğu düşünülür.

Formel Olmayan Değerlendirme

Adlerian terapinin bakış açısından, değerlendirme terapist danışan gördüğü anda başlar. Adler, danışanın her davranışının, el sıkma şeklinde başlayarak kişiliği hakkında bilgi sağlandığını düşünmüştür. Terapist danışanın sözlü ve sözsüz tüm davranışlarını dikkatlice gözler. Terapiye ilk gelişindeki davranışları, konuşması, oturuş biçimi, duruşu aslında danışan için bir izlenim oluşturur. Sözlü ve sözsüz tüm davranışları aslında danışanın nasıl biri olduğu hakkında ipucu verir. Ve bu da formel olmayan değerlendirmedir.

Diğer kuramları okumak için tıklayınız.

2 yanıt

  1. Harika bir anlatım, çok güzel özetlemişsiniz teşekkür ederim.

    1. Teşekkür ederiz, beğenmenize çok sevindik 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir